Levend İskit’in Gözünden Zambiya
Muhteşem Viktoria Şelalerinin evsahibi, etkileyici vahşi doğal hayatı, benzersiz safarileri, macera dolu spor ve gezileri, zengin kültürü ve cana yakın halkı ile çok bilinmeyen ama keşfedilmesi gereken çok güzel bir ülke Zambiya.
Sadeliği, etkileyici doğası, birçok kısmında insanın ruhunun genişlemesine yer veren boşluğu, içini ısıtan halklarının doğal sıcaklığı ile Afrika beni gezdiğim kıtalar arasında hep en çok ve derinden etkileyeni oldu. Zambiya da tam bu tanıma uyuyor.
İlk kez Botswana Maun’da bir genç bana Merhaba’dan sonra ‘Afrika’ya ilk gelişiniz mi?’ demişti, sonra birkaç ülkede daha aynı soru ile karşılaştım, soruyu soruş şekillerine çok şaşırmıştım. Birçok yerde ülke ismini söylemeden ‘Welcome toAfrica’ demeleri de aynı şekilde beni şaşırtmıştı. Sanırım Dünya’da üzerinde çok ülke olup da ülkeden önce kıta aidiyetinin olduğu tek yer Afrika. Yani burada da halk once Afrikalı sonra Zambiyalı.
Zambiya sık gidilen Afrika rotasından çıkmak isteyenler için çok iyi bir fırsat sunarken Namibya, Botswana, Zimbabwe, Malawi, Tanzanya, Mozambik ve Angola arasında altkıtanın tam kalbinde yeralıyor.
Yoğun turizm ile bozulmamış bir Afrika için çok güzel bir örnek. Zorlukları ile birlikte büyük bir ülke ama gerçek bir hayat. Dokunulmamış doğası, vahşi hayatın içinde sakin ve huzurlu bir safari deneyimi, nehir kıyısında muhteşem manzaraları, canayakın insanları, muhteşem şelaleleri ile kalabalıklaşmadan görülmesi gereken bir ülke Zambiya.
Güney Luangwa Milli Parkı
Uzmanlar Güney Luangwa Milli Parkı’nı Dünya’nın en iyi vahşi hayat koruma alanlarından birisi olarak gösteriyorlar.Luangwanehri etrafındaki su birikintileri civarındaki vahşi hayvan yoğunluğu Afrika’nın en yükseklerinden birisi. Nehir 9050 km2 lik parkın kandamarını oluşturuyor. Park kışın kuru bir çalılık olan bu bölge yazın yağışlarla yemyeşil bir cennete dönüşerek çok çeşitli hayvan ve bitkilere evsahipliği yapıyor. 40 çeşit hayvan ve 400’ün üzerinde kuş’a evsahipliği yapan bu bölgede tek istisna ne yazık ki gergedanın zamanında çok avlanarak yokolmuş olması.
Burayı çok özel yapanlar: Çok kalabalık olmayan araç trafiği (Kenya gibi daha turizmi gelişmiş ve araçlar arasında telsiz iletişimi olan yerlerde bir hayvan görülünce birçok araba aynı yerde toplanınca çok kalabalık oluyor),zengin hayvan çeşitliliği, yürüyüş safarileri, gece safarileri. suaygırları arasında, vahşi hayatın içinde çadırlarda kalmak.
Şimdi çok ünlü ‘yürüyüş safarisi’ (walking safari) ilk burada başlamış ve tüm Afrika’ya yayılmış. Aslında Safari kelime anlamı olarak yürümek demek, zamanla Avrupalıların önceleri vahşi hayvanları avlamak şimdilerde ise daha çok görmek için yaptıkları turlara deniyor ve bunlarda araçlardan çıkılmıyor. Kısıtlı alanlarda deneyimli rehberler ve silahlı lokal korucu (ranger) eşliğinde yürüyüş safarileri yapılıyor. Biz de bu yürüyüşlerin başladığı bölgede bir yürüyüş safarisi yaparak Zebra, çeşitli kuşlar ve böcekleri yakından görme şansımız oldu. Yürüyüş yapılan yerleri özellikle yırtıcı hayvanların pek olmadığı bölgelerde yapıyorlar ki, ani karşılaşmalarla hayvanları da ziyaretcileri de çok ürkütmesinler.
Güney Luangwa’da kaldığımız kamp tam nehrin kıyısında ve tüm odalar aralarında ağaçlar ile ayrılmış, içinde duş ve tuvaleti, iki kişilik geniş bir yatağı, dolapları olan güzel ve geniş çadırlar şeklinde. Çadırların girişleri fermuarlı ve bu fermuarları odadan çıkınca birbirine bağlamak gerekiyor ki çevredeki meraklı maymunlar açıp içeriye giremesinler. Nehirde yaklaşık kilometrede 50 civarında suaygırı yaşıyor ve bizim çadırların önünde de 15-20 tane suaygırı yaşıyor. Eh buralar onların, biz ziyaretciyiz, onlara saygı gösterip mesafemizi koruyoruz.
Daha önceden çok uyarılmıştık, Afrika’da en fazla insane ölümüne aslanlar veya diğer yırtıcı hayvanlar değil suaygırları neden oluyor. Bunun nedeni de hem çok bölgesel yaşayıp bölgelerine başka hayvanların girmesinden hoşlanmıyorlar, hem de genelde yaşadıklarısudanot yiyerek beslenmeye çıkıyorlar ama narin derileri uzun sure güneşışığında kalınca çatladığı için suya dönmeleri gerekiyor ve bu dönüş yolunda su ile arasında kalan herşeyi bir tehdit olarak algılıyorlar. Yiyecek olmasalar da önlerinde engel oluşturan herşeyi çok kuvvetli çeneleri ile ezip geçiyorlar. Cüsselerinden de beklenmeyecek kadar hızlılar. Akşam hava karardıktan sonra kamp çalışanları eşilğinde çadırlarımıza gidip geliyoruz, gece otlanmak için çıkan suaygırları da 15-20 metre kadar yakınımıza kadar geliyorlar ama sanırım artık burada insanlara da alışmışlar, biz de onlara alıştık ayrı ayrı yemeklerimizi yiyoruz keyifle. Geceleri çadırların arasından geçen suaygırlarımızın önüne engeller çıktığı veya etrafta filler olduğu zaman onlara yaklaşmaktan çekindikleri ve karınları da aç olduğu için homurdanıyorlar ve gece uykumuzun arasında başta şaşırtıcı hatta biraz ürkütücü, sonraları ninni gibi geliyor sesleri. Hatta bir arkadaşımızın ayağı çadıra değiyormuş gece, bir suaygırının çadırına, dolayısı ile de ayağına sürünmesi ile uyanmış gece, sabah bayağı güldük anlatınca. Bir ara öğlen yemeği sonrasında bir fil sürüsü geldi kampımıza ve yemek yediğimiz yerde 3 metre kadar yaklaşan fillerin çadırların arasında dolaşıp kamptaki sevdikleri ağaçların yapraklarını yemesini izledik.
Genelde Afrika’da görülmesi en zor olan hayvanlardan birisi çiftleşme dönemi dışında yalnız yaşayan ve pek utangaç bir hayvan olan Leopar. Güney Luangwa parkında biz 6 ayrı Leopar gördük ki, bu şimdiye kadar Afrika’da yaptığımız 8 safaride gördüğümüz Leoparlardan daha fazla. Bu asil ve güzel hayvanı her gördüğümde ilk kez görmüş kadar etkilenmekten kendimi alamıyorum.
South Lungwamilli parkında birkaç aslan ailesi yaşıyor. Biz 16 üyesi olan aileyi oldukça yakından, birisi arabamızın tamponunda sırtını kaşıyacak kadar yakından gördük. Rehberin söylediğine göre bu yıl milli parkın en heyecanlı olaylarından birisine de tanıklık ettik, normalde suyu hiç sevmeyen aslanlar pek nehire girmiyorlar doğal olarak. Biz orada iken ailenin 8 kadar üyesi bilinmeyen bir nedenle yüzerek karşı kıyıya geçmişler, geri dönmek istiyorlar ve nehrin kıyısında buldukları bir boş kanoya doluşmuşlar öyle bekliyorlar! Kürek çekecek birisini arar gibi kanodan karşı kıyıya bakıyorlar… Kanocuyu yemişler herhalde, ama erken yemişler, karşı kıyıya kadar bekleselerdi ya diye gülüşüyoruz…
Güney Luangwa milli parkını diğer safari bölgelerinden ayıran bir özelliği de gece safarileri olması. Gece kuvvetli bir ışıkla etrafı aydınlatan ve arabanın en önünde kaputun üstüne yerleştirilmiş bir koltukta oturan korucu ışığın yardımı ile karanlıkta ışık gelince gözleri parlayan hayvanları buluyor ve aydınlatıyor. Gece avlanan noktürn hayvanları görmek için çok iyi bir fırsat. Bir de araçların üstü ve yanlarının açık olması da burada çok iyi, etrafı çok geniş ve ferah bir şekilde görebiliyor, hayvan görünce de ayağa kalkmadan seyredip, resmini çekebiliyorsunuz, kiz zaten bu etrafı açık araçlarda hayvanlara yaklaşılınca ayağa kalkmak ve ses çıkartmak yasak. Bu gece safarisi ile 1 yaşına gelmiş olan yavrusuna avlanmayı öğreten bir Leopar anne, sırtlan, Genet, Civit, fil, yeni avlamış olup çok tok oldukları için uyuyan dişi aslanlar ve yalnız avlanan bir erkek aslan gördük, ki bu da çok sık rastlanan bir durum değil. Özellikle yetişkin erkek aslanlar genelde kendileri avlanmayıp dişilerin avladıkları avların ilk aslan payını alıyorlar, veya manda gibi büyük avlarda avı öldürecek son yere indirme görevini yerine getiriyorlar. Akşam bir manda sürüsüne saldıran erkek aslanı görüyoruz, birkaç kez sürüye saldırıyor, bir mandanın sırtında görüyoruz, sonra mandaların kaçıştığını, erkek aslanın da hiçbirşey olmamış gibi sakin sakin yürüyerek sürüyü takip ettiğini görüyoruz, ağaçların arasında kayboluyorlar. Ertesi sabah erkenden aynı erkek aslanı bir manda yavrusunu yerken buluyoruz bir ağacın altında; av başarı ile sonuçlanmış. Aslanların kullandığı bir avlanma taktiği olarak sık sık aynı sürüye saldırarak annelerin dikkatlerini dağıtıp, bir yavruyu tek yakalayınca da avlıyorlarmış.
Bir köy ve okul da gezdik Güney Luangwa’da. Ne kadar küçük paralar ve yardımlarla hem çocuklar ve köylüler hem de vahşi hayatı korumak için ne kadar iyi projeler yapılabileceğini görmek çok çarpıcı bir öğrenim ve deneyimdi. Çocukların okul koşulları ve cana yakınlıkları da bir o kadar çarpıcı.
Aşağı Zambezi Milli Parkı
Aşağı Zambezi Zambiya’nın en yeni milli parkı ve bu nedenle de en az gelişmişi, ki asıl güzelliğini de bu dokunulmamışlığına borçlu. Diğer milli parklardaki kadar farklı hayvan çeşidi olmamasına rağmen Zambezi nehrinin kanallarında hayvanlara çok yaklaşma fırsatları muhteşem! Park Zimbabwe’nin ünlü Mana Pools Rezervinin tam karşı kıyısında, yani nehrin her iki kıyısı da çok büyük birer vahşi hayat koruma alanı.
Burayı çok özel yapanlar dokunulmamış doğası ile birlikte nehir kıyısındaki muhteşem manzaraları, nehirde balık avlama ve tekne gezintileri, kendi kullandığınız kanolarla suaygırları, timsahlar ve kıyıda da filler arasından kürek çekme fırsatları.
Zambezi nehrinde kendinizin kürek çektiğikanoturu gerçekten çok keyifli ve özgün bir deneyim. Rehberler çok deneyimli oldukları için kanoları bir sıra halinde nehirde suaygırları ve timsahların yaşadıkları yerlerden güvenli bir uzaklıkta seyretmesini sağlıyorlar. Kanolara da istenirse kürek çekecek bir rehber veriyorlar, zaten akıntı ile gidildiği için pek de kürek çekmek gerekmiyor. Yolda bir adacıkta da içki molası ile çok keyifli bir aktivite. Kıyıya su içmeye gelen filleri desudanoldukça yakından görmek gerçekten etkileyici, zamanında çok fazla kaçak avlananlardan dolayı burada filler insanlardan ürküyor ve gördüklerinde ya kaçıyorlar, ya da erkekler, özellikle de genç erkekler kulaklarını açarak ve bağırarak bizi protesto ediyorlar. Nehirden bu iri fillere iyice yaklaşmak gerçekten çok etkileyici.
İsteyenler için nehirde balık avlama fırsatı da veriyorlar. Yalnız türü azalmış olan Kaplan balığını (Tiger fish) yakalayıp tekrar canlı geri bırakmanız koşulu ile, ki ben de aynen böyle yaptım küçük ama testere dişli bir Kaplan balığı yakalayınca.
Safari turlarımızdan birisinde burada da yeni impala avlamış, yarısını yiyip yarısını ağaca çıkaramayacak kadar tok olan bir leopar gördük, kocaman karnı ile ağacın yüksek dallarının arasında kestirirken, göz ucu ile de bizi değerlendirip, zararsız olduğumuza karar verince uykusuna geri dönüyor. Biraz sonra 8 aslanlık bir grup görüyoruz, bunlar da pek alışılmadık şekilde ağaçlara tırmanmışlar ve dalların üzerinde ve arasında dinleniyorlar. Daha önce bunu bir kez de Uganda’da Ishasha kampında görmüştük. Özellikle yavrular annelerinin yanında dalların arasında oynarken çok şirinler.
Tüm bu enteresan, az rastlanır olayları, deneyimleri, dokunulmamış huzurlu doğası, etkileyici manzaraları ile Zambiya unutulması zor bir seyahat.
Levend İskit